Yazar: Nasreen Bakara
Tolstoy, «gazeteler barışın çığırtkanıdır, milletin sesidir, hakkın keskin kılıcı ve mazlumların koruyucusudur; çarların tahtlarını sarsar ve zalimlerin yapıtlarını yıkar» demiştir. Tolstoy’un zamanında gazeteciliğin gücü, haksızlığı ortaya çıkarmak ve gerçek için sesini yükseltmekle ölçülürdü. Bugün, haberleri olağanüstü hızlarda üretebilen yapay zekâ yükselirken, bu görev her zamankinden daha karmaşık görünüyor. Dijital içeriklerin hızı ve miktarı gerçeği boğabilir, güvenilirliği bozabilir ve gazetecilik etik standartlarına uymayı büyük bir meydan okuma hâline getirebilir. Bu durum, her gazetecinin bireysel sorumluluğunun önemini ortaya koyuyor; sadece teknolojiye güvenmek yetmez, etik kodlara bağlılık, eleştirel yargı ve şeffaflık ile dürüstlüğü sağlayacak araçların bir arada kullanılması gerekir. Gazetecilik etiği yalnızca kâğıt üzerinde değil, saha üzerinde de sınanır.
Gazetecilik etiği, hizmetin dürüstlüğünün ve halkın güveninin ilk savunma hattıdır; katı kurallardan ziyade, her yayımlanan kelimede güvenilirliği koruyan ve davranışı yönlendiren yaşayan değerlerdir. Bu değerlere bağlılık özgür iradeyle ilişkilidir, ancak editörler özgün, doğru ve sorumlu içerik üretmek için gazetecilerin vicdanına güvenirler. Yapay zekâ çağında bilgilere erişim kolaylaştıkça, intihalden doğruluğun aşınmasına kadar yeni sorunlar ortaya çıkmış ve «değerler, makine seli karşısında mesleği hâlâ yönlendirebilir mi?» sorusunu gündeme getirmiştir. Cevap, yeniliği engellemeden etik standartları korumayı mümkün kılan üç temel sütunda yatıyor.
Bireysel etik sorumluluk, dürüst gazeteciliğin temel taşıdır; hiçbir yasa mesleki vicdanın yerini tutamaz. Deontolojik etiğin savunucuları, etik kurallara bağlılığın sonuçlardan bağımsız mutlak bir görev olduğuna inanırlar. Bu nedenle gazeteciler, gözetim olmasa bile dürüst davranmak, intihalden kaçınmak ve meslek tüzüğüne uymakla yükümlüdür. Gerçek gazeteci doğru olanı gözetlendiği için değil, doğru olduğu için yapar; bu nedenle dijital ortamda bu ahlaki bilinci aşılama ihtiyacı artmaktadır.
Erdem etiği, bireysel etik sorumluluğu destekler; niyetlere ve içsel vicdana vurgu yapar. Profesör Jetili Tilak, bu teorinin dürüstlük, saygı, sorumluluk, adalet, hakikat ve öz disiplin gibi gazeteciliğin temel prensipleriyle uyumlu olduğunu belirtir. Yapay zekâ çağında erdemin rolü daha görünürdür; gazeteciler, yasalar olmasa bile teknolojiyi etik olarak kullanmaya kararlıdır. Aristoteles’in altın orta yolu, aşırılıkla eksiklik arasında denge sağlar; erdemli gazeteci, yapay zekâ tarafından üretilen bilgileri doğrulayıp yayımlamadan önce titizlikle inceler.
Yapay zekânın zorlukları karşısında gazetecilik etik tüzüklerini pratik açıdan güçlendirmek gerekir; pragmatik yaklaşım, gazeteciliği daha işlevsel, sürdürülebilir ve etik kılmaya odaklanır. Bazı gazetecilerin yapay zekâ tarafından oluşturulmuş sahte alıntılar kullanarak röportaj yapmadan makaleler yazması gibi etik dışı örnekler görülmüştür. Bu tür ihlaller, yapay zekâyı net etik kurallarla kullanıp üretimin insan tarafından gözden geçirilmesiyle azaltılabilir.
Haber odalarında yapay zekâ tarafından üretilen içeriği izleyip tespit eden araçların kullanılması, gazetecilik dürüstlüğünü korumanın etkili bir yoludur. Faydacı bakışla bu araçların benimsenmesi, halkın güvenini artırdığında ve sahte haberlerin zararını azalttığında etiktir. Örneğin Turnitin’in yeni aracı, yapay zekâ içeriğini %98 doğrulukla tespit edebildiğinden gazetecilikte intihali tespit etmek ve özgünlüğü sağlamak için güvenilir bir modeldir.
2023 Mayıs’ında The Irish Times, sahte bronzlaşma ürünü kullanan kadınların doğal koyu tene sahip insanlarla alay ettiğini ileri süren bir yazı yayımladı. Yazı, Adriana Acosta‑Cortez adlı bir kadına atfedilmişti; ancak böyle biri olmadığı anlaşıldı ve gazete birkaç gün sonra makalenin ve görselin en azından kısmen yapay zekâ tarafından üretildiğini kabul etti. Hold the FrontPage sitesi, yapay zekâ kullanılarak The Bournemouth Observer adlı sahte bir gazetenin kurulduğunu ve yakında yapay zekâ tarafından yazılan metinlerle insan yazısı arasındaki farkı ayırt etmenin zorlaşacağını bildirdi. Index on Censorship dergisi de sahte bir yazar olan Margo Blanchard tarafından kandırıldı; Wired ve Business Insider gibi dergiler de benzer içeriklerin kurbanı oldu. Bu olaylar, gazetecilik etiğinin yalnızca kâğıt üzerinde değil, gerçek hayatta da sınandığını ve gazetecilerin vicdan, dijital erdem ve pragmatizmi birleştirmesi gerektiğini gösterir. Yapay zekâ artık sadece bir araç değil; günlük yaşamımızı yönlendiriyor ve ne gördüğümüzü ve düşündüğümüzü derinden etkiliyor.
Amerikalı araştırmacı Tobias Rose‑Stockwell, gerçek gazeteciliğin ortadan kaybolmayacağını ancak anlık içerik üretiminin yol açacağı bilgi kaosu ve viral yalanlarla derinden sarsılacağını söylüyor. Outrage Machine adlı kitabında, sosyal medyanın yükselişinin bilgiyi ticari çıkarlara göre düzenleyen algoritmalar sayesinde gerçekleştiğini açıklıyor. Bu algoritmalar içerik düzenlemede insandan daha iyidir ve kişiye özel gazete veya televizyon kanalı oluşturabilir. Cambridge Üniversitesi’nden Tomasz Holanek, yapay zekânın gazeteciliği hızla değiştirdiğini ve üretilen içeriğin giderek daha özgün görünmesiyle sahte materyalleri tespit etmenin zorlaşacağını belirtiyor. Associated Press gibi kurumlar gazetecilerin yapay zekâ araçlarını denemesine izin verirken, yapay zekâ tarafından oluşturulan metinlerin doğrudan yayımlanmasını yasaklıyor. Holanek, gazetecilerin yapay zekâ hakkındaki sansasyonel üslubunun kamuoyunu yanlış yönlendirdiğini ve siyasi tartışmaları olumsuz etkilediğini söylüyor.
Kanadalı hukuk ve antropoloji uzmanı Petra Molnar, yapay zekânın artık sadece bir araç olmadığını; hayatımızı yönlendirdiğini ve algılarımızı derinden etkilediğini vurguluyor. Molnar, Meta, X, Amazon ve OpenAI gibi şirketlerin bazı sesleri yükseltip diğerlerini susturan küresel bilgi bekçileri hâline geldiğini ve yapay zekânın rolünü görünür kılmak için kamuoyu kampanyaları gerektiğini savunuyor. The Walls Have Eyes adlı kitabında dijital teknolojilerin mültecileri, aktivistleri ve muhalifleri izlemek için nasıl kullanıldığını anlatıyor. Yapay zekânın doğruluk ve derinlik pahasına hız ve etkileşimi tercih ederek gazeteciliğin çöküşünü hızlandırabileceğini söylüyor. İngiltere Ulusal Gazeteciler Sendikası’ndan uzmanlar, yapay zekânın sadece insan denetimi altında yardımcı bir araç olarak kullanılması gerektiğini ve gerçekleri doğrulamakta yetersiz kaldığını ekliyor. Molnar, gazeteciliğin geleceğinin teknoloji tarafından desteklenen, ancak yerine geçmeyen, titiz soruşturma ve inceleme yapabilen insan gazetecilere bağlı olduğunu vurguluyor. Gazetecilik, toplumu zorbalıktan ve yalandan koruyan etik ve varoluşsal bir görevdir; sadece bilgi iletmek değildir.
Bugün birçok kişi, yapay zekânın gazetecilerin geleceği için gerçek bir tehdit oluşturup oluşturmadığını sorguluyor. Makineler içerik üretimini değiştirebilir, yayılma hızını artırabilir ve bazı işlerde insan ihtiyacını azaltabilir; ancak gazeteciliğin özü—gerçeği aramak ve sahtelik ve önyargılarla yüzleşmek—teknolojiyle ikame edilemez. Dürüst gazeteci, gerçeğin ilk savunucusu olarak kalır ve bazen bunun bedeli hayatıdır. Gazze’deki 254 Filistinli gazeteci, tehlikeye rağmen gerçeği aktarmayı reddetti ve birçoğu öldürüldü. El Cezire muhabiri Enes Şerif, gerçeği iletmekte tereddüt etmediğini ve ilkesi uğruna öleceğini vasiyetinde belirtti. Bu, gazeteciliğin sadece bilgi iletimi değil, toplumu zorbalıktan ve yalandan koruyan etik bir görev olduğunu hatırlatıyor. Yapay zekâ gelişse bile, sadece etik değerler, bireysel vicdan, mesleki erdem ve insan denetimi gazeteciliğin gerçeğin sesi olarak kalmasını sağlayabilir. Gazeteciliğin geleceği yalnızca makineyle rekabet değil; toplumu özgürleştiren ve otoriteyle yüzleşme görevini sürdüren ahlaki prensiplere bağlılıktır.

