Yazar: Dr. Khaled Walid Mahmoud
Siber güvenlik artık yalnızca kurumların ve üniversitelerin bilgi teknolojileri birimlerini ilgilendiren teknik bir mesele değildir; ulusal güvenliği, ekonomik istikrarı ve küresel jeopolitik dengeyi doğrudan etkileyen stratejik bir konu haline gelmiştir.
Dijital teknolojilere olan bağımlılığın artmasıyla birlikte, siber tehditler de hızla çoğalmaktadır. Siber saldırılar, devletler arasındaki nüfuz araçlarının, ekonomik şantaj mekanizmalarının ve hatta toplumları istikrarsızlaştırma stratejilerinin bir parçası haline gelmiştir.
Bugün “siber güvenlik” konusu artık yalnızca verileri koruma veya ihlalleri önleme meselesi değildir; ekonomik ve jeopolitik çıkarların iç içe geçtiği açık bir savaş alanına dönüşmüştür. Devletlerin ve büyük şirketlerin dijital altyapısı, geleneksel ve yeni aktörler arasındaki çatışmaların ana sahnesi haline gelmiştir — bu aktörler ister devletler, ister organize suç grupları, isterse teknolojik araçlara sahip bireyler olsun.
Günümüzde siber güvenliğin karşılaştığı en büyük zorluklardan biri, büyük ve küçük kurumların siber saldırılara karşı koyma kapasiteleri arasındaki uçurumun giderek büyümesidir. Bu durumu daha da karmaşık hale getiren şey, siber uzaydaki savunma ve saldırı kapasiteleri arasındaki farkın sürekli genişlemesidir; bu da saldırıları daha karmaşık, tespiti ve kontrolü daha zor hale getirmektedir.
Bu bağlamda, Dünya Ekonomik Forumu ile Accenture tarafından hazırlanan “Küresel Siber Güvenlik Görünümü 2025” raporu, jeopolitik gerilimlerin teknolojik gelişmelerle iç içe geçtiği son derece karmaşık bir tabloyu ortaya koymaktadır. Raporda, büyük ve küçük kuruluşlar arasındaki farkların derinleştiği, yapay zekâ destekli saldırıların arttığı ve düzenleyici çerçevelerin uyumsuzluğunun bu zorluklarla mücadeleyi zorlaştırdığı vurgulanmaktadır.
Rapor yalnızca riskleri belirtmekle kalmıyor, aynı zamanda siber güvenlik stratejilerini yeniden şekillendirecek gelecekteki eğilimlere de ışık tutuyor ve kurumların ve devletlerin bu değişken gerçekliğe nasıl uyum sağlayabileceğine dair derinlemesine bir bakış sunuyor.
Siber güvenliğin karşılaştığı en önemli zorluklardan biri, büyük ve küçük kurumlar arasındaki direnç farkının büyümesidir. Büyük şirketler, siber savunmalarını güçlendirmek için gelişmiş finansal ve teknik kaynaklara sahipken, küçük ve orta ölçekli işletmeler tehditlerin artan karmaşıklığına ayak uydurmakta zorlanmakta; bu da onları tedarik zincirlerinin zayıf halkaları haline getirmektedir.
İstatistikler, küçük kurumların %35’inin siber saldırılara karşı koyma yeteneklerinin yetersiz olduğunu düşündüklerini göstermektedir. Bu oran, önceki yıllara göre artan bir farkı yansıtmaktadır.
Pazar araştırma şirketi Markets and Markets’ın tahminlerine göre, küresel siber güvenlik endüstrisinin 2023 yılı itibarıyla büyüklüğü yaklaşık 190,5 milyar dolar olmuştur. The Business Research Company verilerine göre, 2024 yılında siber güvenliğe yapılan harcamalar 243,15 milyar dolara ulaşmış ve 2025 sonunda 267 milyar dolar seviyesine çıkması beklenmektedir.
Bu hızlı büyüme, siber tehditlerin artması ve siber güvenliğin önemine dair farkındalığın yükselmesiyle açıklanabilir. Bu durum, hükümetleri ve şirketleri dijital altyapılarını korumak ve giderek karmaşıklaşan dijital ortamda iş sürekliliğini sağlamak için yatırımlarını artırmaya yöneltmektedir.
Dünya Ekonomik Forumu’nun raporu ayrıca, siber güvenlik alanını yeniden şekillendiren yapay zekânın artan rolüne dikkat çekmektedir — bu durum hem savunma hem de saldırı açısından çift yönlü bir meydan okumadır.
Üretken yapay zekâ teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte, siber saldırılar daha karmaşık ve hedef odaklı hale gelmiştir. Özellikle kimlik avı (phishing) ve sosyal mühendislik alanlarında derin sahte (deepfake) teknikleri kullanılarak bireyler kandırılmakta ve hassas bilgileri paylaşmaları sağlanmaktadır.
Rapora göre, kurumların %72’si siber saldırılarda artış yaşadıklarını bildirmiştir. Fidye yazılımı (ransomware) saldırıları tehdit listesinin başında yer almakta, yapay zekânın gelişmiş yeteneklerinden yararlanarak sızma ve ihlal yöntemlerini daha karmaşık hale getirmektedir. Bu durum, siber savunma stratejilerinin daha gelişmiş hale getirilmesi gereğini ortaya koymaktadır.
Jeopolitik gerilimler de küresel siber tehdit haritasını yeniden şekillendirmede merkezi bir rol oynamaktadır. Büyük güçler arasındaki çatışmaların artmasıyla birlikte siber güvenlik, geleneksel olmayan bir mücadele alanına dönüşmüştür. Devletler artık siber saldırıları casusluk, kritik altyapıları devre dışı bırakma veya rakip ekonomileri zayıflatma aracı olarak kullanmaktadır.
Dünya Ekonomik Forumu raporu, kurumların %60’ının artan jeopolitik gerilimler nedeniyle siber güvenlik stratejilerini değiştirmek zorunda kaldıklarını göstermektedir. Odak noktası, giderek istikrarsız hale gelen bir ortamda daha esnek ve uyarlanabilir savunma stratejileri geliştirmeye kaymıştır.
Bu karmaşık siber ortam, siber güvenliğin dinamik bir savaş alanına dönüştüğünü ve geleneksel koruma yaklaşımlarının yeniden düşünülmesi gerektiğini göstermektedir. Savunma ve saldırı kapasiteleri arasındaki fark genişledikçe, pasif koruma yöntemleri artık yeterli değildir. Siber güvenlik, teknolojik ve jeopolitik gelişmelere uyum sağlayan stratejiler gerektiren bir alan haline gelmiştir.
Bu bağlamda yapay zekâ, yalnızca savunma mekanizmalarını güçlendirmede değil, tehdit seviyesini artırmada da kilit bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum, saldırganlar ve savunmacılar arasında sürekli bir rekabet yaratmaktadır.
Ayrıca, siber saldırıların sınır ötesi doğası ek zorluklar yaratmaktadır. Ülkeler ve kurumlar arasındaki etkili koordinasyon eksikliği, risklerin büyük ölçekli krizlere dönüşmeden önce kontrol altına alınmasını zorlaştırmaktadır.
Buna paralel olarak, siber simülasyon ve eğitim ortamlarına olan artan ilgi, saldırı senaryolarının önceden test edilmesinin önemine dair artan bir farkındalığı yansıtmaktadır. Bu durum, siber güvenliği olaylara tepki vermekten çıkarıp, sürekli bir öngörü ve uyum sürecine dayalı dinamik bir yapıya dönüştürmektedir.
Bu karmaşık tablo karşısında önemli bir soru ortaya çıkıyor: Arap dünyası bu gelişmelerin neresinde?
Siber güvenlik alanında karşılaşılan büyük zorluklara rağmen, umut verici gelişmeler de vardır. Özellikle Körfez ülkeleri, dijital altyapılarına ve güvenlik sistemlerine yaptıkları büyük yatırımlar sayesinde küresel sıralamalarda üst sıralarda yer almış ve önemli birer aktör haline gelmişlerdir.
Bu ülkeler, siber güvenliğin artık yalnızca teknik bir mesele olmadığını, ekonomik ve egemenlik çıkarlarını korumaya yönelik ulusal stratejilerinin ayrılmaz bir parçası olduğunu fark etmişlerdir. Bu doğrultuda gelişmiş savunma yetenekleri inşa etmiş ve değişen tehditlere uyum sağlamışlardır.
Bununla birlikte, en büyük zorluk, siber uzaydaki hızlı dönüşümlere yanıt verebilecek dinamik güvenlik sistemleri geliştirme kapasitesindedir. Siber uzay artık teknik boyutları aşarak siyasi, ekonomik ve jeostratejik boyutları da kapsayan bir çatışma alanı haline gelmiştir.
Sonuç olarak, dijital dönüşümün hız kesmeden devam ettiği günümüzde, siber güvenlik mücadelesi yalnızca teknolojik bir silahlanma yarışı olmayacak; aynı zamanda kurumların ve devletlerin, güvenlik ve güç kavramlarının yeniden tanımlandığı bir dünyada var olma yeteneklerinin bir testi olacaktır.
Teknoloji, çatışmanın yeni kurallarını belirlemekte ve bu alandaki aktörler yalnızca güçlü devletlerle sınırlı kalmamaktadır. Devlet dışı aktörler ve siber gruplar da karmaşık operasyonlar yürütebilecek araçlara sahiptir.
Bu nedenle, savunma ve saldırı siber yeteneklerinin geliştirilmesini dengeleyen, güvenlik çözümlerinde yeniliği teşvik eden dengeli siber güvenlik politikalarının benimsenmesi gerekmektedir. Böylece siber uzayın kontrolsüz bir kaos alanına dönüşmesi önlenebilir.

